Psikolojisi Bozuk Çocuk Belirtileri
Psikolojisi Bozuk Çocuk Ne Demektir?
Günlük dilde “psikolojisi bozuk çocuk” ifadesi, genellikle bir çocuğun alışılmışın dışında ruh hali sergilediğini veya davranışlarında belirgin değişimler olduğunu anlatmak için kullanılır.
Elbette bu tanım tıbbi bir teşhis değildir; ancak çocuğun bir süredir duygusal olarak iyi durumda olmadığını gösteren işaretler varsa aileler endişelenmeye başlar.
Önemli olan, bu belirtilerin sürekliliğini ve şiddetini takip etmektir.
Fakat bu olumsuz ruh hali ve davranış değişiklikleri haftalarca sürüyor, çocuğun günlük işlevlerini bozuyor ve çevresini rahatsız ediyorsa durum ciddiye alınmalıdır.

Çocukluk döneminde yaşanan psikolojik sıkıntılar maalesef nadir değildir. Hatta sanılanın aksine birçok psikolojik rahatsızlığın temeli yetişkinlikte değil, çocuklukta atılmaktadır.
Bu nedenle anne-babaların çocuklarının ruh halini yakından gözlemlemesi önem taşır.
“Psikolojisi bozuk” ifadesi kaba bir tabir olsa da, aileye çocuğun normalde keyif aldığı şeylerden uzaklaştığını, içe kapandığını veya aşırı tepkiler vermeye başladığını anlatan halk tabiriyle sıkça kullanılan bir ifadedir.
Ancak sadece birkaç belirtiye bakarak bir çocuğa bu etiketi yapıştırmak doğru değildir.
Çocuk Psikiyatri uzmanları belirtilerin ne kadar süredir devam ettiğine, çocuğun gelişim düzeyine uygun olup olmadığına ve günlük yaşamı etkileyip etkilemediğine bakarak değerlendirme yaparlar.
Eğer bir çocuk ciddi anlamda sıkıntı yaşıyorsa, erken müdahale çok kritiktir. Problemlerin kendi kendine geçmesini beklemek yerine, en yakın zamanda bir çocuk psikoloğu, pedagog veya çocuk psikiyatristi gibi bir uzmana danışmak gerekir. Erken destek almak, sorunların ileride kemikleşmesini önleyerek çocuğun sağlıklı gelişimine katkı sağlar. Nasıl ki çocuğumuz fiziksel olarak hastalandığında doktora götürüyorsak, ruhsal belirtiler gösterdiğinde de “Büyüyünce unutur” demeden uzman yardımı almalıyız.

Çocuklarda Psikolojik Sorun Belirtileri Nelerdir?
Psikolojik sorun yaşayan bir çocuğun bunu kelimelerle ifade etmesi her zaman kolay değildir. Bunun yerine, davranışlarında, duygularında ve bedensel tepkilerinde bazı işaretler görülür.
Aşağıda, çocuklarda en sık rastlanan belirtileri üç ana başlık altında inceleyelim:
Davranışsal Belirtiler
- İlgi ve etkinliklerde azalma: Çocuk daha önce severek yaptığı oyunları veya aktiviteleri artık yapmak istemez. Örneğin sürekli basketbol oynayan bir çocuk bir süredir topa dokunmuyorsa veya resim yapmayı bırakmışsa bu dikkat çekicidir.
- İçe kapanma ve sosyal çekilme: Arkadaşlarıyla oynamak veya sosyalleşmek istemez, yalnız kalmayı tercih eder. Okulda teneffüslerde tek başına durma, eve misafir gelince odasına kapanma gibi davranışlar gözlemlenebilir.
- Okul ve sorumluluklarda sorunlar: Okula gitmek istememe, okulda ani başarı düşüşü veya derslere ilgisizlik görülebilir. Hatta bazı çocuklar okula gitmeyi tamamen reddedebilir. Ödev yapmama, sürekli erteleme veya sınıfta sık sık problem yaşama da bu kapsamdadır.
- Kurallara karşı gelme ve agresyon: Evde ve okulda daha önce uyduğu kurallara artık uymuyor, sık sık itiraz edip tartışıyorsa sorun giderek büyüyor demektir. Küçük şeylere öfke patlamaları göstermek (irritabilite), aileye karşı her konuda karşı çıkmak, hatta etrafındaki eşyalara veya canlılara zarar verme davranışları ebeveynleri uyarıcı olmalıdır. Örneğin oyuncaklarını fırlatma, kapıları çarpma, kardeşine vurma gibi agresif tepkiler sergilenebilir.
- Aşırı hareketlilik veya durgunluk: Bazı çocuklar sorun yaşadığında ya çok hareketli, dürtüsel ve sabırsız davranmaya başlar ya da tam tersi aşırı sakin, hareketsiz kalabilir. Alışılmadık bir hiperaktivite hali veya tam tersi donukluk, bir şeylere dalıp gitme gibi durumlar görüldüğünde yakın zamanda yaşanan bir sorunun varlığı sorgulanmalıdır.
Duygusal Belirtiler
- Kalıcı üzüntü ve depresif ruh hali: Çocuk en az iki hafta veya daha uzun süre sürekli üzgün görünüyor, neşelenmiyorsa bu önemli bir işarettir. Eskiden keyif aldığı şeyler artık onu mutlu etmiyor ve genel olarak çökkün bir tavır sergiliyorsa dikkate almak gerekir. Ancak çocuklarda sürekli keyif almama bazen olmaz. Arada bir çok mutlu da görünebilir. Bu sizi yanıltmamalıdır.
- Yoğun kaygı ve korkular: Çocuğun endişe düzeyi günlük aktivitelerini engelleyecek kadar artmış olabilir. Örneğin sürekli anne-babasına bir şey olacak diye aşırı kaygılanma, karanlıktan veya belli nesnelerden abartılı korku duyma görülebilir. Ayrılık kaygısı nedeniyle ebeveynden ayrılmak istememe, yalnız yatamama da bu kapsamdadır.
- Öfke ve irritabilite: Sürekli sinirli gezmek, ufak şeylere çabucak parlamak da duygusal bir sorunun göstergesi olabilir. Çocuk sık sık öfke nöbetleri geçiriyor, kendini sakinleştirmekte zorlanıyorsa altında yatan bir gerginlik aranmalıdır.
- Çaresizlik ve değersizlik duyguları: Kendini yetersiz, değersiz görme, “ben hiçbir şeyi beceremiyorum” gibi ifadeler kullanma, sık sık suçluluk hissettiğini söyleme gibi işaretler, çocukluk çağı depresyon belirtisi olabilir. Ayrıca yaşına göre aşırı umutsuz konuşmalar (örneğin “hiçbir şey düzelmeyecek” demesi) dikkatinizi çekmelidir.
- Ani duygu dalgalanmaları: Çocuğun ruh hali bir uçtan diğerine savruluyorsa – bir an çok neşeliyken kısa süre sonra aşırı öfkeli veya ağlamaklı hale geliyorsa – bu ani duygu değişimleri de psikolojik bir soruna işaret edebilir. Özellikle ergenlikte hormonal değişimlerle duygularda iniş çıkış olsa da, eğer bu dalgalanmalar çok keskin ve ilişkilerini bozacak düzeydeyse önemlidir.
Fiziksel Tepkiler
- Uyku ve iştah değişimleri: Psikolojik sorunlar çocukların bedensel düzenlerini etkileyebilir. Örneğin son dönemde iştahında belirgin artış veya azalma varsa, çok kilo alıyor veya veriyorsa ya da uyku düzeni bozulduysa (geceleri sık uyanma, kabuslar görme) bunlar stres göstergesi olabilir.
- Tuvalet ve diğer regresyon sorunları: Önceden yapmadığı halde son zamanlarda alt ıslatma (gece veya gündüz idrar kaçırma) ya da dışkı kaçırma sorunları başlamış olabilir. Bu tür gerilemeler genellikle yoğun stres ve kaygının fizyolojik yansımasıdır. Aynı şekilde parmak emme, tırnak yeme, saç yolma gibi küçük yaş alışkanlıklarının geri gelmesi de gözlenebilir.
- Tikler ve sinirsel davranışlar: Göz kırpma, omuz silkme, boğaz temizleme gibi tik davranışları ortaya çıkabilir. Ayrıca sürekli elini bir yere vurma, eşyaları ritmik şekilde masaya vurma gibi takıntı belirtileri gösterebilir. Bu tik ve tekrarlayıcı hareketler çocuğun iç dünyasındaki sıkıntının dışavurumudur. Ya da OKB gibi ruhsal bozuklukların bir belirtisi olabilir.
- Psikosomatik şikâyetler: Çocuk duygusal baskıyı bedeninde de hissedebilir. Sık sık başının, karnının ağrıdığını söylemesi, mide bulantısı, baş dönmesi gibi şikâyetler dile getirmesi mümkündür. Eğer tıbben bir sebep bulunamıyorsa, bu ağrıların stres ve kaygı kaynaklı olabileceği düşünülür. Okul sabahlarında karın ağrısıyla uyanan bir çocuk, okul kaygısını bu şekilde ifade ediyor olabilir.
- Kendine zarar verme: Daha büyük çocuklarda ve ergenlerde görülebilen bir fiziksel gösterge de kendine zarar verme davranışlarıdır. Örneğin bileklerini çizmek, vücudunda sigara söndürmek gibi eylemler, çocuğun içsel acısıyla başa çıkma yolu olabilir. Böyle bir durum son derece ciddidir ve acil profesyonel müdahale gerektirir (bu tür işaretler görüldüğünde hemen uzman yardımı alınmalıdır).

Yukarıda sayılan belirtiler, psikolojik bir sorunun habercisi olabilecek önemli sinyallerdir. Tek tek ele alındığında her biri farklı bir sorundan kaynaklanabilir; ancak ortak nokta, çocuğun olağan davranış ve duygu durumundan belirgin şekilde sapma göstermesidir. Bu tür belirtiler gözlemlediğinizde ilk yapmanız gereken, onları görmezden gelmemek ve “nasılsa geçer” diyerek ertelememektir. Aşağıda farklı yaş gruplarına göre bu belirtilerin nasıl ortaya çıkabileceğine değineceğiz ve ardından böyle durumlarda nelerin sebep olabileceğini ve ebeveynlerin neler yapabileceğini ele alacağız.
Yaşa Göre Ruhsal Sorun Göstergeleri (0-4, 5-12, 13-18 yaş)
Çocukların psikolojik belirtileri, gelişim dönemlerine göre farklı biçimlerde ortaya çıkabilir.
Küçük yaştaki çocuklar duygularını kelimelerle anlatamadıkları için daha çok davranışlarıyla sinyal verirken, ergenlik dönemindeki gençler duygularını saklamaya çalışabilir veya isyankâr-aykırı davranışlar geliştirebilir.
Dolayısıyla, bir davranışın normal mi yoksa sorun belirtisi mi olduğunu değerlendirirken çocuğun yaşını ve gelişim düzeyini dikkate almak önemlidir.
0-4 Yaş Arası Bebeklerde Görülebilecek Psikolojik Sorunlar
Bebeklik ve okul öncesi dönemde çocuklar duygu dünyalarındaki sıkıntıları genellikle davranışlarıyla veya bedensel tepkileriyle dışa vururlar. Örneğin aşırı huzursuzluk, sürekli ağlama veya tam tersi tepkisiz kalma erken yaşlarda önemli bir işaret olabilir. Normalde etrafına gülücükler saçan bir bebek son zamanlarda hep huysuzsa ya da anne-babaya tepki vermeden dalıp gidiyorsa, bir rahatsızlık hissediyor olabilir.
Bu yaş grubunda ayrılık kaygısı ve yabancılama doğal olsa da, çok aşırı düzeyde korku ve yapışıklık gözleniyorsa (örneğin anne bir odadan çıkınca bile aşırı ağlama) bu, çocuğun güvende hissetmediğine işaret edebilir. Gelişim basamaklarında gerileme de önemli bir göstergedir: Tuvalet eğitimi almış bir çocuğun yeniden alt ıslatmaya başlaması, artık kendi kendine yiyebilen bir çocuğun tekrar beslenmek istemesi gibi geriye dönüş davranışları yoğun stres yaşadığını gösterebilir.
Ayrıca 3-6 yaş aralığında korkuların artması (örneğin karanlıktan, gök gürültüsünden veya belirli hayvanlardan aşırı korkma), kâbuslar ve gece uyanmaları, oyunlarında saldırgan temaların yoğunlaşması dikkat çekebilir. Tırnak yeme, parmak emme, tikler gibi davranışlar ilk kez ortaya çıkabilir veya şiddetlenebilir. Örneğin 4 yaşındaki bir çocuk daha önce yokken şimdi sürekli tırnaklarını yiyorsa, içsel gerginlik yaşıyor olabilir. 0-6 yaş grubunda en önemli ipuçlarından biri de sosyal etkileşimdir. Okul öncesi bir çocuk normalde akranlarıyla oynamaktan keyif alır; eğer sürekli yalnız kalıyor, akranlarına hiç ilgi göstermiyor ya da oyun grubunda sürekli agresif tavırlarla dışlanıyorsa, altında yatan bir duygusal sorun olabilir.
Bu yaşlarda çocuklar hayali oyunlarla iç dünyalarını yansıttığından, oyunlarında şiddet, korku veya üzüntü temaları fazlaca yer alıyorsa bunu da bir alarm zili olarak görmek gerekir.
5-12 Yaş Arası Çocuklarda Görülebilecek Psikolojik Sorunlar
Okul çağı çocuklarında psikolojik sorun belirtileri, hem evde hem okulda kendini gösterebilir. Bu yaş grubu artık duygularını kısmen ifade edebilir ancak yine de tam olarak anlamlandıramayabilirler. Akademik performanstaki ani düşüşler önemli bir işarettir: Başarılı bir öğrencinin notlarının aniden kötüleşmesi, derse ilgisinin kaybolması, okulda dikkat ve odaklanma sorunları yaşaması (sık sık dalıp gitme, öğretmeni dinleyememe) gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
Bu durum, dikkat eksikliği, depresyon veya kaygı bozukluğu gibi sorunların yansıması olabilir.
Arkadaş ilişkilerindeki değişimler de bu dönemde belirgindir. Sosyal bir çocuğun birden arkadaşlarından uzak durmaya başlaması, okulda yalnız takılması veya zorbalığa maruz kalması muhtemel problemlere işaret eder. Tam tersi, sakin bir çocuğun aniden kavgacı, kuralları çiğneyen bir tutum benimsemesi de olasıdır.
Özellikle akran zorbalığı hem sebep hem sonuç olabildiği için, çocuğun hem zorbalığa uğrayıp uğramadığını hem de başkalarına zorbalık yapıp yapmadığını gözlemlemek gerekir. Okuldan kaçma, ders asma gibi davranışlar 11-12 yaşlarında (erken ergenlik) başlayabilir; bunlar da göz ardı edilmemelidir.
Duygusal anlamda, 5-12 yaş grubu genellikle somut ifadeler kullanır. Örneğin bir sorun yaşadığında “karnım ağrıyor” diyebilir veya sürekli hastaymış gibi davranabilir (okula gitmemek için bahaneler üretmek gibi). Bu psikosomatik belirtiler, yaşadığı kaygının bedensel ifade şeklidir. Ayrıca çocuk, değersizlik düşüncelerini “Kimse beni sevmiyor” veya “Ben aptalım” gibi cümlelerle dile getirebilir. Bu yaşta bu tür sözler duyuyorsanız onu ciddiye alın ve nereden kaynaklandığını anlamaya çalışın.
Son olarak, davranış bozuklukları bu yaşlarda kendini gösterebilir. Dürtüsellik, yalan söyleme, çalma, kurallara sürekli karşı gelme gibi belirtiler 8-11 yaş civarında ortaya çıkabilir. Örneğin 10 yaşındaki bir çocuk durup dururken marketten ufak tefek şeyler çalmaya başladıysa veya sürekli kavga edip başını belaya sokuyorsa, altında yatan duygusal sorunları değerlendirmek gerekir. Bu tür davranışsal sorunlar çoğu zaman aile içi problemlerin, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) gibi nörogelişimsel bozuklukların veya arkadaş çevresinden etkilenmenin sonucu olabilir.
13-18 Yaş Arası
Ergenlik dönemi, duygusal dalgalanmaların ve kimlik arayışının yoğun olduğu, zor bir dönemdir. Bu yaş grubunda psikolojik sorun belirtilerini normal ergenlik davranışlarından ayırt etmek güç olabilir. Ancak bazı işaretler vardır ki ciddiye alınmalıdır. Şiddetli ve sürekli depresif ruh hali, ergenlerde en kritik uyarı işaretlerindendir. Ergen sürekli odasına kapanıyor, eskiden sevdiği hiçbir şeyi yapmak istemiyor, arkadaşlarından kopuyorsa ve haftalar boyunca mutsuz görünüyorsa bu depresyon belirtisi olabilir. Hele ölüm ve intihar konuşmaları yapmaya başladıysa, “Artık yaşamak istemiyorum” gibi ifadeler kullanıyorsa vakit kaybetmeden profesyonel yardım alınmalıdır.
Bazen de sinsice ilerleyen depresyon ergen gencin intihar planı yapmasına kadar ilerleyebilir. Üzücü bir durumdur ki intihar girişiminde bulunarak vefat etmiş olan ergenlerin sayısı giderek artmaktadır.
Ergenlerde ani davranış değişiklikleri de dikkat çekicidir. Örneğin uysal bir genç birden bire çok isyankâr bir tavır takınmaya, ev kurallarını hiçe saymaya, geceleri gizlice dışarı çıkmaya başladıysa bir problem olabilir. Madde kullanımı, okuldan kaçma, yasa dışı işlere bulaşma gibi riskli davranışlar da bazen altta yatan psikolojik sorunların (örn. dürtü kontrol bozukluğu, depresyon veya travma sonrası stres gibi) habercisidir.
Eğer ergeninizin arkadaş çevresi tamamen değiştiyse, yeni arkadaşlarıyla birlikte tehlikeli alışkanlıklara yöneldiğini hissediyorsanız bunu görmezden gelmeyin.
Bu dönemde yeme bozuklukları da ortaya çıkabilir. Ergen kızlarda özellikle, anoreksiya veya bulumia gibi sorunlar yoğun beden imajı kaygısıyla gelişebilir.
Yemek yemeyi reddetme, aşırı spor yapma, kusturma gibi belirtiler fark ederseniz hemen bir uzmana danışın. Benzer şekilde, aşırı sinirlilik ve öfke patlamaları ergenlikte normal bir seviyede beklense de, eğer ergeniniz en ufak şeyde kontrolsüz biçimde köpürüyor, etrafına zarar veriyor ya da kendine zarar verecek eylemlerde bulunuyorsa (duvara yumruk atmak, hızla araba kullanmak, bileğini kesmek gibi), bu durum normal ergen öfkesinin ötesine geçmiş demektir.
Son olarak, ergenler bazen gerçeklikten kopma belirtileri de gösterebilir.
Çok nadir de olsa, ergenlik sonunda şizofreni gibi ciddi ruhsal hastalıkların başlangıcı görülebilir.
Eğer ergen bir genç olmayan şeyler gördüğünü veya duyduğunu iddia ediyorsa, aşırı paranoya veya tuhaf konuşmalar yapıyorsa vakit kaybetmeden bir çocuk psikiyatristine başvurmak gerekir.
Bu belirtiler az görülür ancak ciddiyeti nedeniyle bahsetmekte fayda var.
Özetle, her yaş grubunda çocuğun normal gelişim seyrinden belirgin sapmalar göstermesi durumunda dikkatli olmak gerekir.
Özellikle davranışlar yaşa uygun değilse veya çok uç noktalardaysa, bir sorun olasılığı güçlenir.
Anne babalar içgüdüleriyle genelde bir şeylerin ters gittiğini anlarlar; önemli olan bunu yok saymamak ve “ergenliktir geçer” şeklinde basitleştirmemektir.
Çocuklarda Psikolojik Sorunların Nedenleri
Bir çocuğun ruhsal sorunlar yaşamasına yol açan tek bir sebep yoktur. Genellikle birden fazla etkenin birleşimi sonucunda problemler ortaya çıkar.
Çocuğun mizacı (yaratılıştan gelen), genetik yatkınlıkları, aile ortamı, yaşadığı travmatik olaylar, stresli yaşam olayları, okul ve arkadaş çevresi gibi pek çok faktör burada rol oynar. Aşağıda bu nedenleri ana başlıklar halinde inceleyelim:
Travmalar
Çocukluk çağı travmaları, bir çocuğun psikolojisinde derin yaralar açabilir. Duygusal veya fiziksel istismar, aile içi şiddet görme, cinsel istismar, ihmale uğrama gibi olumsuz yaşantılar çocuğun güven duygusunu zedeler ve uzun vadede ruhsal sorunlara zemin hazırlayabilir. Örneğin küçük yaşta şiddet görmüş bir çocukta ileride anksiyete bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) veya davranış problemleri gelişebilir.
Bunun yanında, ani ve sarsıcı olaylar da travma etkisi yaratır. Yakın bir aile bireyinin kaybı, ciddi bir kazaya tanık olmak, doğal afet (deprem, sel vb.) yaşamak gibi olaylar çocuğun dünyasında güven duygusunu yıkar ve başa çıkması zor yoğun duygular tetikler. Küçük çocuklar bu tür travmaların etkisini genellikle oyunlarında veya regresyonla (gerileme davranışlarıyla) gösterirler. Örneğin bir kayıp yaşayan çocuk, bebeksi davranmaya başlayabilir veya sürekli aynı olayı oyununda tekrar tekrar canlandırabilir.
Unutulmamalıdır ki, çocuklar travmatik olayları yetişkinlerden farklı algılar. Bazen yetişkinin önemsiz gördüğü bir olay bile çocuk için travma olabilir.
Örneğin, okulda yaşadığı ağır bir akran zorbalığı veya küçük yaşta geçirdiği bir ameliyat gibi deneyimler de onda derin izler bırakabilir. Bu yüzden “çocuktur, unutur” demeden, travmatik bir durum yaşayan çocuklara mutlaka psikolojik destek sağlanmalıdır. Ancak bu konuda yoğun hassasiyet içerisinde olmak da durumu abartmanıza neden olmamalıdır. Travma için çocuğun çoğu kez dehşet düzeyinde bir durum yaşaması gerekmektedir. Travma yaşayan çocuklarda uygulanan terapi, travmanın etkilerinin kalıcı bir soruna dönüşmesini engelleyebilir.
Aile İçi İlişkiler
Aile ortamı, bir çocuğun ruh sağlığının en temel belirleyicilerinden biridir. Sağlıksız aile dinamikleri çocuklarda çeşitli psikolojik sorunlara yol açabilir.
Örneğin evde sürekli kavga ve tartışma olması, anne-baba arasındaki şiddetli geçimsizlik veya şiddet, çocuğun kendini güvensiz ve kaygılı hissetmesine neden olur.
Bu çocuklar, evdeki gerginliği davranışlarına yansıtarak okulda agresif tavırlar sergileyebilir veya tam tersi içe kapanabilirler.
Ebeveyn tutumları da son derece etkilidir. Aşırı otoriter, sürekli eleştiren, sevgisini göstermeyen anne-babalar çocukta özgüven eksikliği ve kaygılar geliştirebilir.
Örneğin ne yapsa beğenilmeyen bir çocuk, zamanla “ben değersizim” inancını benimseyerek depresif belirtiler gösterecektir. Tam tersine aşırı koruyucu, sınır koymayan, tutarsız disiplin uygulayan aileler de çocukta davranış sorunlarına zemin hazırlayabilir. Sınırların belirsiz olduğu bir evde büyüyen çocuk, sosyal ortamlarda kurallara uymakta zorlanabilir veya her istediğinin anında olmasını bekleyip hayal kırıklığına tahammül edemeyebilir.
Aile içi iletişim sorunları da önemli bir etkendir. Çocuğun duyguları ve düşünceleri aile içinde dinlenip önemsenmiyorsa, çocuk kendini ifade etmek yerine ya tamamen içine atabilir ya da dikkat çekmek için problem davranışlara yönelebilir. Örneğin, anne-babasından ilgi göremeyen bir çocuk, sırf tepki alabilmek için yaramazlık yapmayı seçebilir. Ya da duygularını paylaşamayacağını düşünen bir ergen, sıkıntısını alkol-madde kullanımında veya kendine zarar vermede arayabilir.
Kısacası sevgi, güven ve tutarlılık ortamının olmadığı ailelerde çocukların ruh sağlığı risk altındadır. Aile içi travmalar (örn. boşanma, ebeveyn kaybı), ekonomik zorluklar, ebeveynlerdeki psikolojik sorunlar (depresyon, bağımlılık vb.) da çocuğu dolaylı olarak etkiler. Örneğin ebeveynlerinden biri depresyondaysa, çocuk kendini suçlu hissedip içine kapanabilir veya onu neşelendirmek için aşırı uyumlu olup kendi ihtiyaçlarını bastırabilir. Tüm bu nedenlerle, bir çocukta psikolojik sorun belirtileri gördüğümüzde, aile ortamına yakından bakmak ve gerekirse ailece destek almak önemlidir.
Genetik Faktörler
Bazı çocuklar, doğuştan gelen biyolojik ve genetik yatkınlıklar nedeniyle psikolojik sorunlara daha meyilli olabilirler. Araştırmalar, aile öyküsünde belirli ruhsal rahatsızlıklar bulunan çocukların benzer sorunlar yaşama riskinin arttığını göstermektedir. Örneğin ebeveynlerinden biri ciddi depresyon yaşamışsa, çocuğun da depresyona girme olasılığı genetik olarak daha yüksek olabilir. Benzer şekilde anksiyete bozuklukları, bipolar bozukluk, DEHB gibi durumlar da kalıtsal geçiş gösteren ruhsal bozukluklardır.
Genetik faktörler tek başına bir çocuğun ruh sağlığını belirlemez, ancak beyin kimyasındaki dengesizlikler veya nörolojik farklılıklar bazı çocukları daha hassas yapabilir. Örneğin otizm spektrum bozukluğu ya da öğrenme bozuklukları genellikle biyolojik temelli olup erken çocuklukta belirtilerini gösterir. Bu gibi durumlarda çocuk çevresel olarak mükemmel bir ortamda büyüse bile, gelişimsel zorluklar yaşayabilir.
Ayrıca bazı çocuklar mizaç olarak daha zor veya hassas doğarlar. Kolik bir bebeklik geçirmiş, duyusal hassasiyetleri yüksek bir çocuk, stres karşısında daha şiddetli tepkiler verebilir. Bu biyolojik yatkınlıklar, uygun ebeveynlik yaklaşımlarıyla yönetilmezse ileride daha büyük sorunlara dönüşebilir.
Örneğin çok hareketli ve dürtüsel bir çocuk doğru yönlendirme ve sınırlarla desteklenmez, gerekli tedaviyi almazsa ergenlikte davranış bozukluğuna kayabilir.
Genetik ve biyolojik etkenler değiştirilemez olsa da, erken tanı ve müdahale ile bu yatkınlıkların olumsuz etkileri azaltılabilir.
Eğer ailede psikiyatrik rahatsızlık öyküsü varsa, çocukların gelişimi yakından izlenmeli; gerekirse çocuk psikiyatrisi ile görüşülerek proaktif önlemler alınmalıdır.
Unutmayalım, kalıtım tabancanın tetiğini kurar, fakat çevresel faktörler tetiği çeker derler – yani genetik yatkınlık ancak uygun ortam bulduğunda soruna dönüşür.
Okul ve Akran Etkileri
Çocuklar zamanlarının büyük bölümünü okulda ve arkadaş çevresinde geçirirler. Bu nedenle okul ortamı ve akran ilişkileri, ruhsal durumlarını derinden etkiler.
Akran zorbalığı, günümüzde ne yazık ki çok yaygın bir sorundur ve maruz kalan çocuklarda travmaya yakın bir etki bırakabiliyor. Sürekli aşağılanan, dalga geçilen veya dışlanan bir çocuk, özgüvenini yitirip depresyona girebilir ya da okula gitmek istemeyebilir. Hatta bazı çocuklar, uğradıkları zorbalığın öfkesini başka arkadaşlarına zorbalık yaparak çıkarma yoluna gidebilir, bu da bir kısır döngü yaratır.
Okul kaynaklı stres sadece zorbalıkla sınırlı değil. Akademik baskı ve sınav stresi de çocukların üzerinde ciddi yük oluşturur. Özellikle ergenlik çağında lise ve üniversite sınavlarına hazırlık süreci, kaygı bozukluklarını tetikleyebilir. Aile ve okuldan gelen başarı baskısı, bazı çocukları aşırı kaygılı, mükemmeliyetçi yaparken, bazıları da bu baskıya isyan edip dersleri tamamen boşlamasına neden olabilir. Her iki durumda da altta yatan ruh hali değişimleri gözden kaçmamalıdır.
Öğretmen ve okul idaresiyle yaşanan sorunlar da önemlidir. Örneğin öğretmeniyle kronik çatışma yaşayan, sınıfta sürekli cezalandırılan bir çocuk, kendini etiketlenmiş ve çaresiz hissedebilir. Bu da okul reddine veya davranış sorunlarına yol açabilir. Öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği gibi özel durumu olup da destek görmeyen çocuklar, başarısızlık duygusuyla özgüven kaybı yaşayabilirler.
Arkadaş grubunun olumsuz etkileri de önemli bir faktördür. Yanlış arkadaş seçimi, çocuğun riskli davranışlara yönelmesine neden olabilir.
Ergenlikte özellikle, sırf ait olma uğruna madde kullanımı, suç işleme gibi davranışlara özenme durumu maalesef artmaktadır. Bu tip akran baskısı, halihazırda özgüveni düşük ve yönlendirmeye açık gençleri kolayca etkiler. Aile içi denge ve iletişim iyi değilse, genç çözümü dışarıda arar ve kötü niyetli grupların etkisine girebilir.
Özetlemek gerekirse, çevresel faktörler çocuğun ruh sağlığında büyük rol oynar. Olumsuz akran ilişkileri (zorbalık, dışlanma), okulda başarısızlık veya uyum sorunları, öğretmenlerle çatışmalar, ya da tam tersi aşırı hırslı rekabet ortamı, çocuklarda psikolojik sorunları tetikleyebilmektedir. Bu yüzden ebeveynler hem çocuğun okul performansını hem de sosyal ilişkilerini takip etmeli, gerektiğinde okulla işbirliği yaparak sorunları çözmeye çalışmalıdır. Okul rehberlik servisiyle iletişimde olmak, akran zorbalığına karşı tetikte bulunmak ve çocuğun arkadaş çevresini tanımak bu açıdan değerlidir.
Ne Zaman Bir Uzmandan Yardım Alınmalı?
Ebeveynler olarak bazen “Acaba şimdi bir uzmana gitmeli miyiz, yoksa biraz daha bekleyelim mi?” ikilemine düşebiliriz.
Her çocuğun arada sırada sorunlar yaşaması normaldir; önemli olan, ne zaman profesyonel desteğin gerekeceğini bilmektir.
Aşağıdaki durumlarda hiç vakit kaybetmeden bir uzmana başvurmak en doğrusudur:
- Belirtiler uzun süredir devam ediyorsa: Çocuğunuzdaki sıkıntılı belirtiler (üzüntü, öfke, kaygı, davranış değişiklikleri vb.) iki haftayı aşıp kronik hale geldiyse durum kendi kendine geçmeyebilir. Özellikle belirtiler şiddetlenerek artıyorsa ve iyi-kötü gün dalgalanmaları yerine sürekli kötüye gidiş varsa bir uzmana danışmalısınız.
- Günlük hayatı aksatıyorsa: Çocuğun davranış ve duyguları ailesel rutinleri, okul hayatını veya sosyal ilişkilerini bozacak düzeydeyse profesyonel yardım alınmalıdır. Örneğin artık okula gitmiyor, eve kapandıysa; evde sürekli krizler yaşanıyorsa; arkadaşsız kaldıysa kendi başınıza çözmeye çalışmak yerine uzman desteği gerekir.
- Ebeveyn girişimleri sonuç vermiyorsa: Sorunları fark edip evde pek çok şeyi denemenize rağmen (daha çok ilgi gösterme, konuşma, disiplin uygulama vs.) kayda değer bir iyileşme yoksa artık bir uzmanın rehberliğine ihtiyaç duyuluyor demektir.
- Tehlike işaretleri varsa: Çocuğunuz kendine zarar vermeye başladıysa, intihardan veya ölmekten bahsediyorsa, başkalarına ciddi zarar verebilecek davranışlar sergiliyorsa acilen bir uzmana başvurun. Bu tür durumlar acil kriz müdahalesi gerektirir. Aynı şekilde psikotik belirtiler (gerçekdışı şeyler görme/duyma) veya ciddi yeme bozukluğu emareleri (hızla kilo kaybı, yeme reddi vs.) gibi ağır belirtilerde de vakit kaybetmemek gerekir.
- Travmatik bir olay yaşandıysa: Çocuğunuz yakın zamanda bir travma geçirdiyse (örneğin kayıp, kaza, afet, şiddet vb.), ileride sorun gelişmesini önlemek için önleyici amaçla da olsa bir uzmana görünmek faydalı olacaktır. Travma sonrası hemen başlayan şiddetli belirtiler olmasa bile, bir uzman travma tepkilerini değerlendirip çocuğun ihtiyacı olan desteği planlayabilir.
Bir uzmana gitme kararı verirken ebeveyn içgüdülerinize de güvenin İçinizde bir kaygı veya şüphe uyanıyorsa, “bir şeyler yolunda gitmiyor” hissine kapılıyorsanız bunu önemseyin. Çoğu zaman aileler çocuklarında ters giden bir şeyleri erkenden sezerler fakat toplumsal çekinceler veya inkar mekanizmasıyla erteleyebilirler.
Oysa, nasıl fiziksel bir rahatsızlıkta erken teşhis önemliyse, ruhsal sorunlarda da erken destek çok önemlidir.
Bir diğer nokta da, uzmana sadece tedavi amaçlı değil, önleyici amaçlı da başvurulabileceğidir. Yani illa büyük bir problem olması gerekmez; çocuk yetiştirme konusunda danışmak, olası riskleri en aza indirmek için de uzmanlarla görüşülebilir. “Bir şeyler yolunda mı?” diye merak ediyorsanız basit bir değerlendirme bile içinizi rahatlatabilir veya küçük bir sorunu büyümeden çözmenizi sağlayabilir.
Her halükarda, uzman yardımı almaktan çekinmeyin – bu bir ebeveynin yapabileceği en sorumlu davranışlardan biridir ve asla sizi kötü bir anne-baba yapmaz, aksine çocuğunuzun iyiliğini ön planda tuttuğunuzu gösterir.
Psikolojik Destek Süreci Nasıl İşler?
Bir uzman yardımı almaya karar verdiniz; peki çocuğunuz için psikolojik destek süreci nasıl ilerleyecek? Bu süreç yetişkin terapilerinden bazı yönleriyle farklılık gösterir ve genellikle çocuğun ihtiyaçlarına göre şekillenir. Genel hatlarıyla çocuk ve ergenler için psikolojik-psikiyatrik destek sürecini şöyle özetleyebiliriz:
- Değerlendirme ve Tanılama: İlk aşamada çocuk psikiyatristi, çocuğun kapsamlı bir değerlendirmesini yapar. Bu genellikle anne-baba ile görüşme, çocuğun oyun veya çizimlerini gözlemleme, gerekirse öğretmen raporları alma ya da öğretmenle görüşme ve bazı psikolojik testlerin uygulanması şeklinde olur. Bu değerlendirme süreci birkaç seans sürebilir ve sonunda uzman bulgularını aileyle paylaşarak bir yol haritası çizer.
- Terapi Planının Oluşturulması: Değerlendirme sonucuna göre çocuğun ihtiyacına uygun bir terapi veya destek planı hazırlanır. Küçük çocuklar için en yaygın yöntemlerden biri oyun terapisidir. Daha büyük çocuklar ve ergenler için bilişsel davranışçı terapi (BDT), duygu odaklı terapi, EMDR, ACT gibi yöntemler kullanılabilir. Bazı durumlarda aile terapisi de sürece dahil olur. Seansların sıklığı genellikle haftada birdir.
- Terapötik İlişki ve Müdahaleler: Terapinin başarısı için çocuk ile terapist arasında güven ilişkisi kurulur. Terapist, çocuğun yaşına uygun iletişim teknikleri kullanarak duygularını tanımasına, ifade etmesine ve başa çıkma becerileri geliştirmesine yardımcı olur. Bilişsel davranışçı terapide olumsuz düşünceler çalışılırken, oyun terapisi çocuğun iç dünyasını anlamaya yönelik olur.
- Aile ve Okulun İşbirliği: Terapist, aileye süreç hakkında düzenli bilgi verir ve evde uygulanabilecek stratejiler konusunda rehberlik eder. Ailenin izniyle okul rehberlik servisiyle iletişime geçilerek okulda da destekleyici önlemler alınabilir. Bu işbirliği, çocuğun her ortamda tutarlı destek görmesini sağlar.
- Gerekli Durumda İlaç Tedavisi: Dikkat eksikliği, depresyon, kaygı bozukluğu gibi bazı durumlarda ilaç tedavisi sürece dahil edilebilir. İlaç kullanımı sadece çocuk psikiyatristi tarafından kararlaştırılır ve genellikle terapiyle birlikte yürütülür. Her çocuğa ilaç verilmez; bu tamamen belirtilerin ciddiyetine göre değerlendirilir.
- Sürecin Süresi ve Sonlanması: Psikolojik destek süreci bireye özgü olarak değişir. Bazı durumlar birkaç seansta düzelebilirken, bazıları için aylar süren destek gerekebilir. Terapi sonlandırılmadan önce seans aralıkları açılarak çocuğun dış dünyada öğrendiklerini uygulayıp uygulayamadığı gözlemlenir. Terapist ve aile birlikte karar vererek süreci kapatır.
Özetle, çocuklar için psikolojik destek süreci çok yönlü ve uyum sağlayıcı bir yapıdadır. Çocuğun bireysel ihtiyaçlarına göre oyun, konuşma, aile çalışması gibi çeşitli yöntemler harmanlanır. Bu süreçte anne-babanın da aktif katılımı ve evde tutarlı bir ortam sağlaması başarının anahtarıdır. Sabır gösterip uzmanların önerilerine uyarak, birçok çocuk bu destek sayesinde zor dönemlerini atlatır ve sağlıklı gelişim yoluna geri döner.
İlk Yayımlanma Tarihi: 08.11.2025Güncelleme Tarihi: 23.11.2025
2010 yılında Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 2013 yılındaki Tıpta Uzmanlık Sınavında Türkiye 107’ncisi olarak İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalında uzmanlık eğitimine başladı. Meslekte 10 yılı aşkın deneyime sahip olan Uçur, çeşitli psikoterapi yaklaşımlarını bir arada kullanarak bütüncül bir çerçevede çalışmaktadır.
Halen kendi özel kliniğinde hizmet vermekte ve Haliç Üniversitesi Psikoloji Bölümünde klinik psikologların yetişmesine katkıda bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.